Futbol Terörünün Sorumluları!

Dün maçtan sonra haber sitelerinde ve televizyonlarda yer aldı “taraftar” Burak Yıldırımın ölümü. Öldürüldüğü yer Edirnekapı metrobüs çıkışıydı yani Fatih’de oturan biri olarak sık sık kullandığım duraktı. Dün bende maça gitmiş olsaydım bende metrobüsle dönecektim ve muhtemelen üzerimde tuttuğum takımın forması olacaktı ve belki de Burak Yıldırımın başına gelenler benim başıma gelecekti. 

Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun, ailesine sabırlar versin.

Bu yazı bu paragrafta bitebilir aslında, daha bir şey söylemeye gerek var mı? Ölen ölmüş, öleni geri getirmek mümkün değil ama bir şeyi yapmak mümkün; bir daha bir gencin takım tuttuğu için ölmemesini sağlayabiliriz. Herkes öfke ile biraz da popülist bir yaklaşım ile dönemin İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher’ın meşhur Heysel faciasından sonra İngiliz kulüplerini Avrupa’dan 5 yıl uzaklaştırmasını örnek alarak diyor ki; Bizde gitmeyelim! 

Peki çözüm bu mu? 

Elbette değil, ne futbol 1985 yılının futbolu ne de biz İngiliziz. Hiçbir Türk takımının taraftarının Avrupa maçında bırakın yenilgiyi hezimete uğradıktan sonra bile olay çıkarttığını ben hatırlamıyorum. Demek ki sorun avrupa’ya gitmemekte değilmiş. Avrupaya gitmemek bize sadece zarar verir hiç bir fayda sağlamaz. Gitmeyince ne kaybedeceğiz ilk aklıma gelenler;

  1. UEFA puanları son 5 yıl baz alındığı için otomatikman Avrupaya sıfırdan başlayacağız,
  2. Borçları olan kulüpler borçlarını ödeyemez hale gelecek,
  3. 5 yıl süresince hiçbir uluslararası organizasyonun düzenlenmesine talip olamayız,
  4. Bir çok yetenekli genç futbolcunun hayalleri suya düşecek,
  5. Ülkenin imajına verilecek zarar,

ve bunlar gibi bir çok neden sayabiliriz ama faydasını söyleyemeyiz. Bu sefer de çıkan kavgalar; “Senin yüzünden oldu. Hayır senin yüzünden oldu” münakaşasına dönecektir.

Gelelim sorunun nedenine.

Futbolun üç ana unsuru var; Futbolun içindekiler, futbolun dışındakiler ve bunların ikisi arasında bağlantıyı kuran basın.

Futbolun içindekiler: Bunun içine yöneticileri, teknik direktörleri, futbolcuları, masörleri kısacası aktif olarak işin içinde olanları buraya koyuyorum.

Futbolun dışındakiler: Bunlar futbolu besleyen ama aktif olarak içinde yer almayan, futbolun içindekileri destekleyen kişiler yani taraftarları.

Basın: Yukarıdaki her iki grupta olan bitenleri haber eden, her iki grubu bilgilendiren, iletişimi sağlayan kişiler. Genel yayın yönetmenleri, yorumcular, muhabirler.

Bugün gazeteleri ve spor programlarındaki yorumcuları dinlediğim de onlara göre şiddetin sorumlusu; Taraftarı geren “futbolun içindekiler

Yöneticilerden henüz bir açıklama gelmedi ama geçmiş dönemlerde okuduğumuz açıklamalara baktığımızda onlara göre ise sorumlu “Basın

Buraya kadar bir sorun yok. Evet basın‘da suçlu futbolun içindekiler‘de. Nedenleri hepimiz biliyoruz, gereksiz açıklamalar, saha içinde provokatif haretler vs. 

Futbolun içinde üç ana unsur var dedik. Bunların ikisi futbol terörünün sorumlusu, peki Futbolun Dışındakiler? Bunların hiç mi suçu yok? Bizim hiç mi suçumuz yok? Bugün herkes sosyal medya’da hoşgörü meleği olmuştu. Bunlardan iki tanesi gözüme çarptı;

Örnek-1 Örnek-2

Şimdi soruyorum sizlere biz değil miyiz her maçtan sonra sosyal medya’da ağza alınmayacak hakaretlerde bulunan? Birbirimizi rencide eden. Acaba Burak Yıldırımın yukarıdaki resmine ve tweetine 11 Mayıs’a kadar aynı hoşgörüyü ve tahammülü gösterdik mi? Resimdeki takımları unutun, Beşiktaş taraftarı olan Mühendis Oktay’ın da hikayesi çok farklı değildir. 

Diyeceğim odur ki biz millet olarak şiddeti seviyoruz, bir yarışma programında tartışma, kavga, gürültü olduğu zaman reyting rekorları kırmıyor mu? Futbolun içinde bulunan herkes bu terörün sorumlusudur, kimse suçu başkasına atarak vicdanını rahatlatmasın. 

Fatih Altaylı gibi bitireyim yazımı…

Ne zaman adam oluruz?

“Şiddeti, şiddetle kınamadığımız zaman.”

Bir cevap yazın

Your email address will not be published. Please enter your name, email and a comment.